Dosyamı tamamlamak için oturduğumda
masanın üzerindekileri inceleyeyim derken yıllar geçerdi. Onların
gölgelerini takip etmek için ömürler tükenirdi. Fakat zaman
kazanmak için üstün körü ellerimle iteleyip kendime yer açmam
gerekiyordu. '' Zamanı mı detaya uyarlayacağım yoksa detayı mı
zamana uyduracağım? '' sorusu bana kalmıştı.
Saçımdan tutamla oynayıp bir tel
kopardım. Sıkıntılarımdan biri eksilmişti. Bütün sorular ve
sorunlar başımın üzerine özenlice toplanmış, yüzümü
süslüyordu. Beni iyi gösteriyordu. Onları parlatmak için özel
bakımlar yapıyorum daha iyi gözükmek için. Saçlarımdan
kurtulma ümidim olmadığından onlarla anlaşma yoluna gidiyorum.
Parlayan solucan bile olsa değerli gözükürdü. Belki kendi
isteğiyle giderler kafamdan. Belki renk değiştirirler, kendilerinin
eskiden sorun olduklarını unutturmak için beyaza bürünürler.
Sorun olsalar da sonuçta başımın üzerinde yerleri var.
Tırnaklarımı uzatmaya başladım
bunca yıl tırmanmakla meşgul oldukları için hep kısaydılar.
Artık tırnaklarımla tırmanmayı bıraktım. Bacaklarımın nereye
götüreceğini bilemesem de. Camdaki dalgalanan görüntüme
baktığımda yüzümün içinde başka bir yüz var. Elimin altında
başka bir el. Hangisi ruh hangisi beden bilmiyorum ama birbirinden
ayrıldıkları artık görülüyor.
Toprağa basmak istiyorum. Suyu bile
sevmiyorum artık. Bu ilizyonlardan, sahte cennetlerden kurtulmak
için. İnsanı kendi aklı bile aldatıyor. Özümüze yapmadığımız
işkence kalmadı. Böyleyken güdülerimiz dövüldü. İnsanı
yürüyen cesetten ayıran; tepki vermesi, gülmesi ve
parlamasıydı.
Umut, umut yok ama bir şeyler
beslenebilir. Bebek olur. Hayvan olur. Bitki olur ama umut beslemek
için çok büyük bu dünya için. Hala umut besleyebilen yüzü
olmayan bir iki yüzlü olarak buna ulaşmak için çok zaman
harcadım. Şimdi harcamaya hiç vaktim kalmadı. Sadece elimin
tersiyle bir şeyleri itip şu dosyamı tamamlamam lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder