Salı, Ocak 20, 2015

Peki ne olmalı?

Bütün gün kedinin mutluluğunu izleyip sinirleniyorum. Yemek yemekten, uyumaktan, perdenin arkasını kendisi için mekan belleyip kendi kendine yettiği için. Rahatsız olduğu hiçbir şey yok. Beni rahatsız etmekten zevk alıyor. Birkaç santimetre ötemde huzur varken ben neden huzursuzum? Çocukken kendime minderlerden ev yapıp dünyanın en mutlusu olabiliyorken şimdi karanlıkta kaçırmamak için bileğinden sımsıkı tuttuğum çocuğun yüzünü göremiyorum.

O nedenle bu nedenle... İstemediğimiz hayatı yaşamaktan zevk alır duruma o kadar gelmişiz ki istemediğimiz şeyleri inadına yapıyoruz. Acı çeke çeke, zevk ala ala. Çünkü başka çaremiz yok.
Mutluluk, vaad edilen özgürlük gibi asla gelmeyecek olan. Belki de gelir. Ama çok kan dökerek.
Bu gerçeği kabullenenler gerçeklere uçurtmanın ipi gibi yer yüzüne tutunmuş ama hayalleri süzülenlerdir. Herkes biliyor. Herkes farkında. Doğumumu planlanan, hayatı planlanan, planlarda ömür tüketen, yeterli veya yetersiz kişilerin kovalamacadan ibaret zavallı hayatında böyle olmaması gerektiğinin herkes farkında. Ve bir sapkınlık oluşmuş. İstenilmeyen eşyalar alınır. İstenilmeyen yerlere gidilir. Gerçekten istenip istenilmediğinin farkında olunmaz. Kararlarımıza reklamlar karar verir. Partnerimize hayat şartları veya dikte edilen imajlar karar verir çünkü. .

Bu yüzden biz sapkın insanlar bir ağacın gölgesinde en fazla beş saniye iyi hissederiz. Yapılacak işlerimiz vardır. Yine istemediklerimizin, olmazların peşinden koştuğumuz için dizlerimiz kanamıştır. Dikseklerimiz soyulmuştur. Nehirde sürünlenmek gibi yani. Sadece arkaya bakarız. Şimdi benim yaptığımsa kıyıya yüzüp birşeylere tutunmak. Ama şu an ikiye ayrılmış gibiyim. Bütün vücudum diş hassasiyeti acısı çekiyor. Bazen kör müyüm diye şüpheleniyorum çünkü bu kadar olmaz. Zaten sadece boyama ihtiyacı duyduğum gözümünse ileriden başka bir yeri göreceğini de zannetmiyorum. Arkasında gözü olan öğretmen bile geçmişini artık göremez.

Kaybetmenin tadı apayrı. Ama kantarın ucunu kaçırmadan kaybetmek gerekiyor. Biz piskopatlar bazen öyle şeyler yaparız. Kazanmak için herşeyi göze alsak da bazen kedi gibi bardağı milim milim masanın kenarına itekleriz. '' Benim iradem, benim seçeneğim. Kazanmak zorunda değilim. Kendi seçimimle kırdım. '' deriz. Bu bizi iyi hissettirir. İlişkilerde de öyle. Kırarız ama sonrasında bir üzüntü '' Ahlar.. Vahlar... '' Bunu hayatlar için de çekeriz. Biz hayal kurup '' Ah '' çekmek için buraya geldik. Yalan mı? Bunun böyle olmaması gerektiğini hepimiz iyi biliyoruz.

Peki ne olmalı? Yani ne olur da....



Hiç yorum yok: