Unutmak... Tıkanan soba bacası gibi
damarların is ve kömürle dolması. Bağlantı kuracak ne varsa
sıkmak, kangren olmasını beklemek. Unutma isteğinin sarmaşık
gibi her şeyi sarması. Ruhu vücuduna hapsetmek. Düşünceye
düşman, körlükle barış içinde yaşamak. İste iyi olmanın
yollarından biri de bu. Biriyle küs olduğumuzu unutturan ilahi
ışığın fosfordan yansıması için plastiklere ihtiyacı var
artık. Deniz kabuğunun içine girip kaybolamıyoruz ya da bir
balığın peşine takılıp gidemiyoruz. Yansıtılan o kadar çok
ki ışığın nereden geldiğini göremiyoruz. Unutmak... Raylardaki
birbirine paralel levhaların gittiği yere kadar sayacak hafifliğe
ulaşmak. Duyularımızı keskinleştiren kokuların burnumuza bir
şeyler fısıldadığını unutmak için çiçeklerin üzerine
asfalt dökmek. Asfaltlarla kilometrelerce yol yapıp gökdelenin
tepesine kadar çıkmak. Ne kadar yol yaptığımıza bakmak için
dönüp sırtımızı havadan ibaret yola bırakmak. Unutmak
çalışmak, unutmak öfke, unutmak beyindeki bütün renkleri
öldürüp dışındakileri boyamak. Daha çok boyaya ihtiyaç
duymak. Bütün gerçekliği boyamak. İşte iyi olmanın yolu
bunlardan biri. Duvarlar örüp üzerini sıvayla kapladığımız,
siyaha boyadığımız duvarı delip geçen ışık, çocuğun
aynayla yüze yansıtma oyunları oynaması gibi sinir bozucu bazen.
'' Kim yapıyor bu aptalca oyunu? '' diye sokaklara çıkmak
soruyu unutup bir arabanın
sarsıntısında kendine gelmek unutmak. Unutmak tekrarla aklı
felce uğratıp bir pazarlama şirketinin kölesi olmak, anlamazla
sonsuz tartışmaya girmek. Ağlamayı unutmak. İlahi ışığın
içeri girip aşamayacağı kadar taşlaşıp medeniyetin altında
kalmak. Dünyanın çekirdeğine inilse bile bulunamamak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder