Cuma, Mart 29, 2013

Kurumuş Topraklar

 



Doktor duyarsızlığı diye bir  deyiş vardır. Tecrübeli doktorlar ölümlere, açık yaralara, kanlı sahnelere soğuk kanlılıkla bakarlar.  Bu onlarının işlerinin yararınadır çünkü. Bunu anlayabiliyorum ama bir millete tecavüz edilirken, o milletin soğukkanlılığını anlayamıyorum. Dayak yiyip acılar geçince sanki o dayak gerçekleşmemiş gibi dayakları ört bas etme çabası keşke sadece kendilerine zarar verse. Millet yok oluş pimini böyle çeker. Derler işte: ‘’Çok siyaset konuşuyorsun. Çok politikayla ilgileniyorsun. ‘’ Ne yapmam gerekirdi? Ne konuşmam, nasıl davranam gerekirdi?

Uzun zamandır mutlu değiliz. Mutluluk kelimesini unuttuk. İnsan hakkını savunan ve adaleti savunan insanların yolu din kisbesiyle kapandı. Ya dine itaat edeceksin ya da aç kalacaksın. Her türlü alandan saf dışı olacaksın deniyor. Benim bu durumda ne yapmam gerekirdi? Sorunlu ben miyim? Yoksa siz misiniz?

İnsanlara insan gibi hayat yaşatmadılar ki adaletli, hukusal yaşamda güven dolu yaşayabilsinler. İnsanlara para vermediler ki refah hayatın ne anlama geldiğini bilsinler. En önemlisi onur denen olguyu çarpıttılar ki insanların onur algısı karıştı. Adalet ve vicdan anlayışları birbirne karıştı. Hayal gücü olanlar hayal ettiler adaletli dünyayı, onurlu insanı. Sermayeleri hayal ve biraz olsun sorgulamaydı. İşte diğerlerinden ayıran en önemli özellik buydu onları. Göremeyecek bile olsalar umut, varoluş sebepleriydi. Büyük bir direniş.


Zalimler asla anlayamaz hayal edenin neler gördüğünü. Onun için hayal edenler zalimlerin her türlü ambargosunu ve işkencesini umursamazlar. Dayanıklıdırlar. Hayali olmayan kupkuru çatlak topraklardan ne farkı var ki? Yaratıcı diye düşünülen sanatçıların, hayal gücü olduğuna var olduğuna inanılan nice insanların bu topraklardan ne farkı var ki evrensel olmadıktan sonra? Bu insanlar gücünün farkına varsa…