Salı, Ocak 29, 2013

Kar


Çocukken karın yağması yeryüzüne hediye verilmiş kadar heyecanlandırırdı beni.Üzerine basmadan yürürdüm, basanlara kızardım.Kayıp düşmekten korktuğum için değil, güzellikleri bozulmasın diye. O güzelim karı gri, kirli, çamura dönüştüren arabaları hiç haz etmezdim. Karı seyretmek inanılmaz zevk veriyordu. Camın önünde saatlerce oturur, kar tanelerinin yer yüzüne düşerken yer kapma savaşını izlerdim ama hiç sonucu göremezdim. Sonuçta yer yüzü hepsi için aynı sondu. Annemin dolabında sakladığı gelinliği giyip  ya da tülden, perdeden  kostümler yapıp evin içinde dolaşıp kendi imparatorluğumu kuruyordum. Bana imparatorluk kurduran o kostüm şimdi yeryüzünde bembeyazdı, görkemliydi. Her gün çoğu insanın hesap etmeden adım attığı yeryüzü artık söz sahibiydi. Ayaklananlar oldu tabi, kazmalarla küreklerle saldıranlar, devasa makineleriyle yer yüzünden silip atmaya çalışanlar. Bana mısın? Demedi.Fakat zamanla görkemli kıyafeti pörsüdü, soldu, derileri görünmeye başlıyordu. Savunmasız kalmaya başlıyordu. Camdan üzüntüyle seyrediyordum, sokakta kaldırım kenarında kalmış bır yığın sertleşmiş, kirlenmiş kar öbeklerini görünce doğan güneşin pek de anlamı olmuyordu benim için. Güzelliği görmeye müsade eden gücün geldiği yerde hep kar var mıydı? Soğuk ve saf ve narinmiydi o güç kar gibi? Eminim ki hiç terketmezdi ve söz sahibiydi. Orada kar çok vardı… Büyüyünce karın nasıl oluştuğunu öğrenince hayallerimi zedelemedi tabi sadece onu kendim yapmaya kalkıştım. Başarılı oldum tabi ama kar yağınca hissettiğim duygunun yanından bile geçmiyordu. Bildiklerim elimdeydi, peki ya hissettiklerim?

1 yorum:

metin dedi ki...

çok güzel bir yazı..:)