Çarşamba, Şubat 18, 2015

Unutmak

Unutmak... Tıkanan soba bacası gibi damarların is ve kömürle dolması. Bağlantı kuracak ne varsa sıkmak, kangren olmasını beklemek. Unutma isteğinin sarmaşık gibi her şeyi sarması. Ruhu vücuduna hapsetmek. Düşünceye düşman, körlükle barış içinde yaşamak. İste iyi olmanın yollarından biri de bu. Biriyle küs olduğumuzu unutturan ilahi ışığın fosfordan yansıması için plastiklere ihtiyacı var artık. Deniz kabuğunun içine girip kaybolamıyoruz ya da bir balığın peşine takılıp gidemiyoruz. Yansıtılan o kadar çok ki ışığın nereden geldiğini göremiyoruz. Unutmak... Raylardaki birbirine paralel levhaların gittiği yere kadar sayacak hafifliğe ulaşmak. Duyularımızı keskinleştiren kokuların burnumuza bir şeyler fısıldadığını unutmak için çiçeklerin üzerine asfalt dökmek. Asfaltlarla kilometrelerce yol yapıp gökdelenin tepesine kadar çıkmak. Ne kadar yol yaptığımıza bakmak için dönüp sırtımızı havadan ibaret yola bırakmak. Unutmak çalışmak, unutmak öfke, unutmak beyindeki bütün renkleri öldürüp dışındakileri boyamak. Daha çok boyaya ihtiyaç duymak. Bütün gerçekliği boyamak. İşte iyi olmanın yolu bunlardan biri. Duvarlar örüp üzerini sıvayla kapladığımız, siyaha boyadığımız duvarı delip geçen ışık, çocuğun aynayla yüze yansıtma oyunları oynaması gibi sinir bozucu bazen. '' Kim yapıyor bu aptalca oyunu? '' diye sokaklara çıkmak
soruyu unutup bir arabanın sarsıntısında kendine gelmek unutmak. Unutmak tekrarla aklı felce uğratıp bir pazarlama şirketinin kölesi olmak, anlamazla sonsuz tartışmaya girmek. Ağlamayı unutmak. İlahi ışığın içeri girip aşamayacağı kadar taşlaşıp medeniyetin altında kalmak. Dünyanın çekirdeğine inilse bile bulunamamak.  

Hiç yorum yok: