Cuma, Mart 20, 2015

Koridor

Öyle güzeldi ki. Sessiz koridordu. Bembeyaz. Sandalyelerden birinde oturuyordum. Yanımda beyaz bir sedye vardı. O kadar. Biraz uzağımda morgun kapısı açıktı. Beyaz kapısı. Bahçeye güneş ışığı vuruyordu. O kadar sessiz ve huzurluydu ki. Morgun kapısı ileri geri gitmeye başladı. Kafamı oraya çevirdim. Islık gibi gıcırdaması melodi gibi geldi. Yankılanarak devam etti. Sonsuza kadar dinlerdim. Dünya beni orada unutsa hayır demezdim. Orada barıştım ruhumla. Beynim de koridor gibi bomboştu. İlk defa mutluluğa orada yaklaştım. Kafamı duvara yaslayıp bu enerjinin vücuduma girmesini bekledim. Daha fazla almak için nefes alacaktım ki morgun kapısındaki görevli beni tavandan aşağı düşürdü. Şaşkınlıkla yanına gittim. '' Görebilirsiniz. '' dedi. İçeri girdiğimde Babaannem yatıyordu. Ölü birine ilk defa bu kadar yakından bakıyordum. Yüzü normaldi. Sağ elimin işaret parmağımla yüzüne dokundum. Yaptığım hareket utanç vericiydi. İyi ki yanımda kimse yoktu. Onun öldüğüne üzüldüğümden değil de bu bilinmezlik karşısında çaresizlikten gözlerimden yaş geldi. Bir an yüzüne baktığımda kaşlarını çatmıştı sanki. Göz yanılması olup olmadığından emin değilim. Onu orada bıraktım. Koridor büyüsünü kaybetmişti. Evde ağlayanlar, tanıdıklar vs. Gömüleceği gün bahçede halamlarla otururken birden balkonun kapısınan Babaannemin bize baktığını gördüm. Vücudunun yarısı gözüküyordu. Hiçbir şey demedim. Hayal gördüğümü düşündüm. O an yanımdaki halam da diğer halama aynen şöyle dedi. '' Sevil, deli olduğumu düşüneceksin ama ben az önce balkonun kapısında annemi gördüm. '' O an ne yapabilirdim ki? Hiçbir şey demedim. Babaannem gömüldü. Herkes eve sığmaya çalıştı ve gece uyumaya çalıştı. Ben de salonda koltuğun üzerinde uyumaya çalışıyordum. Işık sönüktü. Uykuya dalmaya yakın mutfağın kapısının önünde babaannem bana bakıyordu ve ensesini tutuyordu. Balkonda gördüğümde de ensesini tutuyordu. Öylece özlermiş gibi, imrenirmiş gibi bakıyordu. Bedeni saydam ve beyaz gri karışımı tam anlamıyla hologram tanımına uyuyordu. Sessizce toplandım ve halamların odasına girdim. Aralarında yattım ve ağzımda sakızı unutup uyudum. Sabah kalktığımızda herkesin saçı başı sakız olmuştu. Daha sonra görmedim. Mezarına da gitmedim. Şiddetli bir yirmi yedi yaş krizi geçiriyorum. Hayatın çeyreği. Yaşayabileceğim her şeyi yaşayıp ne kadar işe yaramaz ve başarısız olduğumu gördüm. Başarılı gibi gözüksem de kimsenin yarasını saramadım ya da köleliği biraz daha körükledim. Bir bebekle tekrar doğarım diye düşünüyorum. Ona verebilecek bir şeyim ve umudum yok. Onu dünyaya neden getirdiğime dair tatmin edici cevabım olmayacak. Hiçbir şeye çare olmadığını daha çok berbat ettiğini ama çelişkiler içinde boğulduğunu görünce belki benim gibi güçlü olamayacak. Vicdanı ve gerçekler arasında sıkışıp kalacak. Bir aşk bebeği daha solup gidecek ve bu sadece kendi sorunu olacak. Benim suçluluğum bin kat daha artacak. Belki benim annemle konuştuğum anlar gibi gözyaşlarını tutamayacak. Ağladığımı izlememek için benden kaçacak. Hayattaki en büyük başarım çocuğumun karşısında ağlamamak olacak. Belki rol yapa yapa unuturuz ağlamayı. Belki mutlu etmek için gülümseye gülümseye unuturuz bunları. O gerçekten mutlu olur belki, ben de belki. Belki de hiçbiri olmaz. Yirmi yedi yıl savaşlarla, boş entrikalarla, saçma umutlarla, tutkularla, kursakta kırılmış heveslerle dolu. Bundan sonra da farklı olmayacak. Henüz dünyada ilahi devrim başlamadıkça. Dünyayı kana bulamadıkça. Dünya çapında özgürlük savaşı vermedikçe. Neden farklı olsun ki? Onca sanat denilen eserler ve vaazlar bir tecavüzü önleyemedikçe? Nasıl farklı olabilir androidle resmi çekilmiş bir tabak yemek yerini yurdunu terk etmiş ve artık gözlerine mülteci bakışı takmış insanın boğazından geçmedikçe? Milyonlarca benzer söylenmiş cümleler hep havada kalmışsa? Vicdanlar mühürlenmiş, kibirden bir iş yapamaz hale gelmişse? İnsanın bir tarafları acıyor ve boydan boya yarılıp kanıyor anlatabiliyor muyum? Boşa konuşmaktan. Boşa konuşmak öyle acı vericidir ki bir sınıfın siz bir şey anlatırken yüzünüze bakmaya gerek duymadığınızı düşünün. Ve bunun sebepleri milyonlarca ve hiçbir şey yapamadığınızı. Hadi o kadar kafama takmayayım o zaman. Hamallığımı ve eşekliğimi sineye çekeyim. Çekmezsem de bir yirmi yedi yıl savaşlarla geçsin. Geçsin geçsin ama çok çabuk geçsin. Beyaz koridora nasıl geldiğimi anlamayayım bile.   

Hiç yorum yok: